Okuyucularımın büyük çoğunluğunun belki de adını ilk defa duyduğu, daha doğrusu resmî tarih tarafından maksatlı olarak unutturulmuş olan bu savaş, ecdadımıza Avrupa kapılarını açan müthiş bir zaferdir. Yahya KEMAL,in hece veznine uyma amacıyla bin atlı dediği, esasında sekizyüz Osmanlı akıncısının 70.000 kişilik Sırp-Makedon ortak ordusunu yok ettiği savaşın adıdır.
1.Murat Han’ın Anadolu da olmasını fırsat bilen Sırpların, Lala Şahin Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunu kuşatması ile başlayan ve gece yarısı yapılan baskınla, 25.000 askerin öldürüldüğü, 20.000 tanesinin esir alındığı, geriye kalanların da kaçarken Meriç nehrinde boğulduğu 26 Eylül 1371 tarihli kahramanlık destanı. Sonuçları itibariyle bakarsak, Meriç nehri tamamen Osmanlı kontrolüne girmiş, Makedonya da bulunan Sırp prenslikleri, Bulgar kralı ve Bizans imparatoru, Osmanlı hakimiyetini tanımıştır.
Peki böyle bir zaferden tarih kitaplarımızda neden bahsedilmez. Lise müfredatında, antik Yunan ve Roma tarihi, hatta Pers, Med ve Mısır tarihi adeta ezberletilirken, tarihimizin bu şanlı sayfası niye anlatılmaz. Son on yılı çıkarırsanız, sinema ve Tv’ler de tarihimizi anlatan dizi ve filmler niye çekilmemiştir. Kim olduğumuzu unutturmak için, bu ülkenin idarecileri hangi saiklerle elinden gelen her türlü ihaneti eksiksiz yerine getirmiştir. Yunan, Roma ve Mısır tanrılarının isimleri ezberletilirken, Aşil’den Herkül’den Odisseus’dan bahseden kitaplar, Sunguralp ve Hanoğlu gibi Selçuklu kahramanlarından ve Kara Murat Paşa, Evrenos Paşa ve 90 yaşındayken AKKA kalesinde Napolyon’a tek yenilgisini tattıran Cezzar Ahmet Paşa gibi sayısız Osmanlı kahramanını çocuklarımıza niye tanıtmamıştır.
Bizim için en büyük iftihar sebebi olan tarihimiz, bu ülkenin çocuklarına hangi sebeplerle doğru bir şekilde anlatılmamıştır. Yüz yıl önce Osmanlı padişahı Vahdeddin Han’ın emriyle Samsun’a gönderilen Mustafa Kemal’in, sanki kaçak olarak Anadolu’ya geçtiği yalanı bizim gençlerimize niye pompalanmış ve hali hazırda hala pompalanmaya devam etmektedir. Milli Eğitim sistemimizi, Adalet sistemimizi ve en önemlisi de finans sistemimizi Batının güdümünden niye çıkaramıyoruz.
1.Cihan savaşından sonra temelleri atılan, 2.Cihan harbinden sonra da tam anlamıyla uygulamaya konulan yeni dünya düzeninde, bizi nereye konumlandırdı iseler, bu girdaptan çıkmayı bir türlü başaramadık. 1950 seçimleri ile kabuğunu kırıp aslına dönme yolunda ilk adımını atan yeni Türkiye, ne yazık ki küresel aktörlerin müdahalesiyle başbakanını darağacına kurban vermek zorunda kaldı. Sonrasında Bülent ECEVİT ile silkinmek istedi. Bu defa sağ- sol kavgasını ortaya çıkarıp durun bakalım dediler ve 12 Eylül cuntasını başımıza bela edip, kendi çocukları vasıtasıyla yeniden hizaya getirdiler. Devamında Turgut ÖZAL ile bize çizdikleri rolü oynamak istemiyoruz dedik. Zehirleyip öldürdüler. Bu millet, rahmetli ERBAKAN hocayı iktidara getirdi. 28 Şubat darbesini yine kendi beslemelerine yaptırıp, onu da alaşağı ettiler.
Bütün bunlardan sonra milletimizin ekseri çoğunluğu, kendilerinden olduğuna inandıkları AK PARTİ’yi iktidar yaptı ve 22 senedir yapılan hatalara rağmen arkasında durmaya devam etti. Bu iktidarı indirmek için de bir yığın senaryo ürettiler ancak şimdiye kadar başarılı olamadılar. 15 Temmuz ihanetinden sonra ellerinde bulunan en önemli koz olan finans savaşını devreye sokarak, paranın gücüyle bizi sıkıştırmaya devam ediyorlar. Milli devlet olma yolunda önemli mesafeler alan hükümet, ne yazık ki başlangıçta gösterdiği performanstan uzaklaşmış görünüyor. Milletimizin büyük çoğunluğu yapılan uluslararası baskının farkında olsa da, ekonomik sıkıntıların sebepleri hakkında yetkili ağızlardan izahat bekliyor.
Aslına bakarsanız, konu bu baskı karşısında duruşumuzu bozacak mıyız, yoksa milletimizi aslına döndürme gayreti için çabalamaya devam mı edeceğiz. Mesele bu. Beklentimiz, hükümetimizin milletin hislerine tercüman olup, yeniden Türk milletinin uluslararası arena da, şahlanışını sağlamasıdır.
Selam ve dua ile.